-->
   
  İVERÖNÜ KÖYÜ
  yok oluş
 
YOK OLUŞ
Rus egemenliğine boyun eğmeyip malından mülkünden vazgeçerek inancı ve namusu için, hicreti örnek alarak Osmanlı devletine sığınan Adıg’e ler ileride nesillerinin başlarına gelebileceklerin hesabını yapamamışlardı. O tarihteki Osmanlı devletinin içinde yaşayan farklı etnikten toplumlar, kendi dilleri dinleri gibi değerlerini koruyarak barış içinde birlikte yaşıyorlardı. Osmanlının başına ileride gelebilecek parçalanma ve yıkım felaketini, o günkü koşulların ileride değişebileceğini tahmin edemezlerdi. 
21 Mayıs 1864 yılında göç ettikleri Osmanlı devleti, 58 yıl sonra 1922 yılına kadar dağıldı yıkıldı. Osmanlı devletinde dağınık olarak yerleşmiş olan Adıg’e lerin yaşadığı bazı bölgeler Osmanlıdan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden devletlerin içinde kaldılar. 29 Ekim 1923 yılında Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile Türkiye de yaşayan Adıg’e lerin kendilerine özgün  sosyal aile yapısı büyük değişime uğradı. Cumhuriyete kadar geçen zamanda, Adıg’e dili için yetersiz olsa da 28 harfli Arap alfabesini kullanıyorlardı . 1 Kasım 1928 tarihinde Yeni Türk alfabesinin kabulü ile 29 harfli Latin Türk alfabesine geçildi, ancak bu yeni alfabede harf sayısı bakımından Adıg’e dili için yetersizdi. Bu alfabe ile de ana dillerinden okunaklı yazılı eser üretemediler. Bundan dolayı yazılı eserlerinin Arapça, Osmanlı Türkçesi  gibi başka dillerden yazsalar da yabancı dil sorunu nedeni ile yazar sayısı yok denecek kadar oldu.
Toplumuz Cumhuriyet yönetiminden daha özgür yeni düzen bekler iken. Bu dönemde azınlık statüsü dışında kalan farklı etniklerin ana dilden eğitim, basın, yayın yapmalarına müsaade edilmedi. Kendi ana dilleri ile yazamadılar okuyamadılar, kendi mahalleri dışında konuşamadılar. Böylece toplumumuz hızla asimile olmaya başladı. Bu durumdan endişelenen bazı aydınlarımız kültür dernekleri açarak kaybolmaya başlayan ana dil ve kültürlerine sahip çıkmak istediler. Ama kurulan dernekler sadece Adıg’e dili ve kültürü ile ilgili olmayıp tüm Kafkasya dan göç edenlerin kültürlerini kapsayacak şeklinde genelleşti. Bu derneklerde ana dil ile okuma, yazma öğretim faaliyetlerinden ziyade örf ve ananeler ile folklor eğitim ve gösterilere ağırlık verilmiştir. 1938 tarihinde Anayurtta kalan Adıg’eler 64 kırıl harfli bir alfabe yaparlar. Adıg’e kültür dernekleri bu alfabeyi Türkiye deki Adıg’e gençlerine öğretmek için çalışmalar yaparlar ancak bu eğitim çok az kişiyle sınırlı kalır.  Bu dernekler daha sonraki yıllarda kültürel çalışmalarını bir tarafa bırakıp, Türkiye deki sağ sol siyasi hareketlerine bir tarafı kominizim taraftarı aşırı sola diğer tarafı kafatası Türk milliyetçisi taraftarı olarak faaliyette bulunmaya başladılar. Adıg’e toplumunu derneklerden tiksindirdiler toplum nazarında saygınlıklarını kaybettiler.
Anılarımdan bir iki misal vereyim.
Çocukluğumda ana dilimi konuşuyordum benim gibi köyümüzdeki diğer çocuklarda ana dilleri ile konuşurlardı. Bir gün okula gitme yaşın geldi dediler kara bir önlük giydirip beyaz bir yaka taktlar, eski virane evden bozma okula gönderdiler.
Öğretmenler ile tanıştık onlar bizimle Türkçe konuşuyor bize söylediklerinden çok azını anlarken çoğunu hiç anlamıyorduk. Kısa bir süre sonra tadilatı biten esas okulumuza taşındık. Bize andımız denilen metni ezberlettiler okula gittiğimiz her sabah hep birlikte bir ağızdan bağırarak andımızı okuturlardı ama okuduğunuzun anlamını bile bilmiyorduk. Türküm doğruyum çalışkanım…. Farkında olmadan kendi kimliğimizi inkâr etmeye o gün başlamıştık. Günler geçtikçe Türkçeyi daha iyi öğrenirken ev ile okul dili arasındaki ikilemi yaşıyor konuşur iken bazen farkında olmadan iki dili biri birine karıştırdığımızda oluyordu. Bazı yaşlılarımız, genellikle bayanların çoğu Türkçeyi bilmiyorlardı. 
Bizim kuşak göçten sonra Türkiye de doğan dördüncü kuşaktır. Türkçe eğitime bizden önceki üçüncü kuşak başlamıştı. Anne ve babalarımız ilk okul döneminde yaşadıkları sıkıntılardan, özellikle Fikret Benli ve Feride Benli öğretmenlerinden gördükleri aşırı şiddetten, disiplinden, bu nedenlerden dolayı okulu nasıl terk etmek zorunda kaldıklarından, okula gitmedikleri için öğretmenleri tarafından şikâyet edilen babalarının hapis cezasına çarptırılmasından sık sık bahsedip o öğretmenleri lanetlerlerdi. Onların anılarındaki kadar şiddetlide olmasa ilk okul ikinci sınıftan itibaren bizlere de ana dilden konuşturmama baskısı uygulanmaya başlandı öğretmenler bazı öğrencileri görevlendirerek ana dilimizle konuşanları tespit ederek şiddetle cezalandırmak suretiyle diğer öğrencilere göz dağı veriyorlardı. İşin garip tarafı Adıg’e dili ile konuşanları cezalandıran öğretmenin kendiside Adıg’e olması idi.
Orta lise okul çağlarında dilimiz Türkçeye döndü. Güncel konuşmalarımızın çoğunu Türkçe ile konuşur olmuştuk. Köyümüze geldiğimizde köy halkı, ana dilini beğenmiyor Türkçe konuşuyor diye durumu yadırgayıp üzülüyorlardı. Bize dilimizin yok olacağını anlatmaya çalışıyorlardı fakat biz hiç farkında değildik. Yıl 1962 köyümüzde yaşayanların hepsi ana dilini biliyor ana dili ile konuşuyorlar iken, yıl 2010 şu an köyümüzde yaşayanların otuz yaşın altındakiler ana dilini hiç konuşamıyorlar. Eğitim sistemi 48 yılda ana dilimizi katletti.
Biz bu ülkeyi bu ülkenin bütün insanlarını çok sevdik, maddi ve manevi bütün değerlerine saygı duyduk. Ülkenin birlik ve beraberliğine zarar verecek hal ve davranışlardan uzak durduk. Ama hiç bizim değerlere kimliğimize hiç saygı duyulmadı.
Okullarda ana dilimizi öğrenme imkânı verilmedi.
Dilimizden basın hakkı verilmedi.
Dilimiz ile radyo televizyon yayın hakkı verilmedi.
Dilimizden kültürel eğitim, tiyatro, müzik vs. hakları verilmedi.
Türkçe ad ve soy adları haricinde kendi dilimizden neslimize adı ve soyadı koyma özgürlüğümüz bile olmadı.                                                                             
Bu ülkede kelaynak kuşlarına gösterilen ilgi kadar dilimize ve kültürümüze gösterilmedi. İşin en üzücü tarafı bu ülkeyi idare edenlerden tutunda aydınlarına varana kadar bizim toplumun adını halen bilmezler bizim toplum için genelleştirilmiş Çerkez uydurma adını kullanırlar. Halbuki Çerkez diye bir Milet yoktur. Bizimkilerde bu uydurma isme öyle alıştırmışlar öyle asimile oldular ki kendi halkının asıl isimi olan Adıg’e yerine Çerkez adını kullanır olmuşlar. Özetle milletimizin yok oluşu böyle oldu.
Bu gün 2010 yılında TBMM de demokratik  açılım için çaba sarf edilirken Pkk terör örgütü ve yandaşlarının önünü açacak diye mecliste bulunan iki parti açılım paketine karşı çıkıyor bunların birisi CHP diğeri MHP Atatürk ün vefatından sonra Adıg’elerin asimile olmasında en büyük siyasi etken CHP partisi yöneticileri ve darbeci askeri yönetimler olmuştur. Buna rağmen bir kısım elit Adıg’eler bu partiyi desteklediler halende desteklemeye de devam ediyorlar. O elit kesim bazı kültür derneklerinin üzerine çöreklenmiş Adıg’e kültürü sadece bir folklor oyunundan ibaret sanıp yıllarca o dernekleri siyasi çıkar amaçlı yönetiyorlar.
Diğer bir kesim Türk milliyetçisi bir parti olan MHP partisinin taraftarı olmuş Türk ten daha Türkçü  kendi diline kimliğine, değerlerlerine saygı duymayanlarla bir olup kendi neslini asimile edenlere bilerek veya bilmeyerek halen yardımcı olmaktadır.
Kısacası demokratik açılım karşıtı bu partilere destek vermekle kendi kimliklerine, dil ve kültürlerine tahammül bile edemeyenler ile birlikteliklerini sürdürüyorlar. Adıg’eler Lütfen iyi düşünelim kimsenin siyasi maşası olmayalım lütfen gençlerimizi bataklıklardan çıkartalım. Lütfen çocuklarımıza Türkçenin yanı sıra ana dilleri Adıge dilini öğretelim. Bilin ki demokratik açılıma karşı çıkanlar bu ülkede bizim varlığımıza tahammül bile edemeyenlerdir.
Hatko Nuri Ersoy
 
  Bugün 43 ziyaretçi (167 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol